7 Şubat 2013 Perşembe

“BİZİM KIZLAR” IN PEŞİNDEN...





... hala koşuyoruz. Kalbimiz nefes nefese...
Üç güzel kadın, üç ata binmiş, onlar atlı, biz yayan peşlerinden koşuyoruz...
Yetişemiyoruz!
Arkalarında, hayatımızın, zar zor kurduğumuz dengelerini altüst eden 'bilinmeyenler' bırakarak, ufuk çizgisinde yitip gittiler...
Öfkenin sıcağında agır kederimizi sarıp sarmalıyoruz ama, içimizde bir yerlerde, bir şeyler kanayıp duruyor hala...
Hiç birimiz mutlu değiliz!
Halbuki, belki de bu zalim savaşın, bitebileceğine dair işaretler gelişiyor coğrafyamızda. Barışa yatkın bir zemin... artık çocuklarımızın ölmeyeceği-öldürmeyeceği bir iklim... hassas bir süreç var önümüzde, elbette sancılı, bir adım ileri, birkaç adım geri... yine de, umudu barındıyor içinde...
Bizimse, aklımız fikrimiz, canımızı cayır cayır yakan bu cinayetin kodlarında.
... bu uğursuz tetiğin arkasında ne var?
Sorular, sorular.. soruların bir kısmının cevaplarını ısrarla, 'Paris cinayeti'ni soruşturan Fransız savcılarından bekliyoruz.
Bu zalim cinayetin 'baş faili' olarak tutuklanan Ömer Güney, bir katil mi, veya bir tetikçi mi?
Bir tetikçiyse eğer, arkasında kimler var? Bağlantıları neler? Kimler, kimlere bir 'mesaj' vermek için, bu kadar zalimane bir yöntemle kızlarımızı kurban etti? Amaç ne?
Olayın duyulmasının hemen ardından, Kürt tarafı 'faillerin' kimler olabileceği hakkında açıklamalar yaptılar; 'Nato Gladyosu, 'Türk Devleti, MIT, Iran, Suriye, Yeşil Ergenekon, Fransa' vs.
Türk tarafı da; 'örgüt içi hesaplaşma, bazı karanlık güçler' olabileceğini duyurdu.
Bu kadar bilgi kirliliği içinde, sağlıklı düşünmek de zor, lakin, Paris'in en denetimli merkezi bir bölgesinde, muhtemelen ortam dinlemesinin de yapıldığı bir apartman dairesinde, can güvenliklerinden Fransız Devleti'nin sorumlu oldugu 3 kadın, vahşice katledildi!
Fransız savcıları, altından ne çıkarsa çıksın, ucu nereye uzanırsa uzansın, bu cinayeti aydınlatmak zorunda. Bizler sabırla, ulaştıkları sonuçları kamuoyuyla paylaşmalarını bekliyoruz!

... Sorularımızın bir diğer muhatabı ise, Paris Örgütü. Aradan neredeyse bir ay geçti. Paris ve Avrupa Kürt kurumları, elbette bir durum değerlendirmesi yaptılar. Ancak, halka yansıyan boyut, katil zanlısının 'kirli geçmişi'ne ait bölük pörçük bilgiler düzeyinde kaldi. 30 yılın ağır çilesini çeken, kan yutup, kızılcık şerbetine sayan bir halk olarak, bunu mu hakediyoruz?

O halde, kimse 'yoğurdum ekşi' demiyorsa, ben soruyorum;
... kızlarımızı katleden 'baş fail' Ömer Güney'i, Kürtlerin ortamına, derneklerine kim getirdi?
... referansı kim veya kimlerdi?
... iki yıl, bir buçuk yıl, bir yıl, her ne ise, bu kadar rahat olarak ortamda nasıl ikamet etti?
... arkadaşların yanında, çeşitli işlerini yaparak, yaz aylarından bu yana Sakine arkadaşın da tüm bürokratik işlemlerini yürüterek, bir çok yurtsever ailenin evine girip çıkarak, adeta kurumlarımızda cirit atmasını hangi özelliğine borçluyuz acaba? Eylemlerde bol slogan atmasından, bir eylemde mesela Eyfel Kulesi'ne poster asmasından olabilir mi?
... Şimdi, 'baş failin', tefrika roman gibi seceresi ortaya dökülüyor, bilmem kaç takım elbisesi olduğu, 'Türk Ocagı'nın çaycılığını yaptığı, kendine MIT'çiyim diyen birinin 'bu bizim birimdendi' dediği, kaç kez Türkiye'ye gidip geldiği vs. açıklanıyor. Bunların hepsi dogru olabilir. Çok daha fazlası da açığa çıkabilir. Lakin, bu araştırmalarda geç kalınmadı mı?
... geç kalmak bir yana, Ömer Güney, ikinci kez gözaltına alındığında, 'bizim yurtseverimizdir, polis bir iki soru sorup bırakacak...' açıklamasıyla sahiplenilmedi mi? Hatta, BDP eş başkanı Selahattin Demirtaş bile, Diyarbekir'den aynı duyuruyu yaptı.
... yani kimse kalkıp da bize, 'arasıra derneğe gelip giderdi, fazla tanımayız..' falan demesin. Zeka sorunumuz yok.
... burada, en hafif değimiyle, politik körlükten bahsetmek,
... ve sorumlulukla, tum bu yanlışların, gafletin, bir izahını istemek gerekiyor.
... Sayısız şehit ailesi tanıyorum. Bir gün kapıları çalınmayan, hatırları sorulmayan, bir küçük ihtiyaçları karşılanmayan, tıpkı şehit çocukları gibi, isimleri de, cisimleri de unutulup giden aileler...
... Sayısız insan tanıyorum. Bu mücadeleye yıllarca güçleri ölçüsünde emek vermiş Kürt insanları, bizim insanlarımız... hani uğruna bunca kahır çekip, bedel ödediğimiz insanlar... şimdi yüzlerine bile bakılmıyor.
... Bir soru da şu; tanıdık, bildik, 'içimizden' insanlara gösterilmeyen ilgi, bu ne idüğü belirsiz
Ömer Güney'e neden böyle cömertçe sunuldu?
... Cevaplarını bir türlü alamadıgımız sorular, hepimizin hayatını zehirlemeye devam ediyor. Açık yüreklilikle, şeffaflıkla, sorumlulukla 'olaya' yaklasilmasini ve yapılan değerlendirmelerde açıga çıkan sonuçların paylaşılmasını bekliyoruz!

3 güzel kadın, 3 arkadaşımız, bozbulanık bir kış ikliminde, 3 ata binip, kendi topraklarına akıp gittiler...bir yüreği yaslı anaları, bir de içimizde ateş topu gibi yanan, bu dert kaldı geriye...
Hiç birimiz, mutlu değiliz!

Nuray Şen
5 Şubat 2013