... hala
koşuyoruz. Kalbimiz nefes nefese...
Üç güzel kadın, üç
ata binmiş, onlar atlı, biz yayan peşlerinden koşuyoruz...
Yetişemiyoruz!
Arkalarında,
hayatımızın, zar zor kurduğumuz dengelerini altüst eden
'bilinmeyenler' bırakarak, ufuk çizgisinde yitip gittiler...
Öfkenin sıcağında
agır kederimizi sarıp sarmalıyoruz ama, içimizde bir yerlerde,
bir şeyler kanayıp duruyor hala...
Hiç birimiz mutlu
değiliz!
Halbuki, belki de bu
zalim savaşın, bitebileceğine dair işaretler gelişiyor
coğrafyamızda. Barışa yatkın bir zemin... artık çocuklarımızın
ölmeyeceği-öldürmeyeceği bir iklim... hassas bir süreç var
önümüzde, elbette sancılı, bir adım ileri, birkaç adım
geri... yine de, umudu barındıyor içinde...
Bizimse, aklımız
fikrimiz, canımızı cayır cayır yakan bu cinayetin kodlarında.
... bu uğursuz tetiğin
arkasında ne var?
Sorular, sorular..
soruların bir kısmının cevaplarını ısrarla, 'Paris cinayeti'ni
soruşturan Fransız savcılarından bekliyoruz.
Bu zalim cinayetin 'baş
faili' olarak tutuklanan Ömer Güney, bir katil mi, veya bir tetikçi
mi?
Bir tetikçiyse eğer,
arkasında kimler var? Bağlantıları neler? Kimler, kimlere bir
'mesaj' vermek için, bu kadar zalimane bir yöntemle kızlarımızı
kurban etti? Amaç ne?
Olayın duyulmasının
hemen ardından, Kürt tarafı 'faillerin' kimler olabileceği
hakkında açıklamalar yaptılar; 'Nato Gladyosu, 'Türk Devleti,
MIT, Iran, Suriye, Yeşil Ergenekon, Fransa' vs.
Türk tarafı da;
'örgüt içi hesaplaşma, bazı karanlık güçler' olabileceğini
duyurdu.
Bu kadar bilgi
kirliliği içinde, sağlıklı düşünmek de zor, lakin, Paris'in
en denetimli merkezi bir bölgesinde, muhtemelen ortam dinlemesinin
de yapıldığı bir apartman dairesinde, can güvenliklerinden
Fransız Devleti'nin sorumlu oldugu 3 kadın, vahşice katledildi!
Fransız savcıları,
altından ne çıkarsa çıksın, ucu nereye uzanırsa uzansın, bu
cinayeti aydınlatmak zorunda. Bizler sabırla, ulaştıkları
sonuçları kamuoyuyla paylaşmalarını bekliyoruz!
... Sorularımızın bir
diğer muhatabı ise, Paris Örgütü. Aradan neredeyse bir ay geçti.
Paris ve Avrupa Kürt kurumları, elbette bir durum değerlendirmesi
yaptılar. Ancak, halka yansıyan boyut, katil zanlısının 'kirli
geçmişi'ne ait bölük pörçük bilgiler düzeyinde kaldi. 30
yılın ağır çilesini çeken, kan yutup, kızılcık şerbetine
sayan bir halk olarak, bunu mu hakediyoruz?
O halde, kimse
'yoğurdum ekşi' demiyorsa, ben soruyorum;
... kızlarımızı katleden 'baş
fail' Ömer Güney'i, Kürtlerin ortamına, derneklerine kim getirdi?
... referansı kim veya kimlerdi?
... iki yıl, bir buçuk
yıl, bir yıl, her ne ise, bu kadar rahat olarak ortamda nasıl
ikamet etti?
... arkadaşların yanında, çeşitli işlerini
yaparak, yaz aylarından bu yana Sakine arkadaşın da tüm
bürokratik işlemlerini yürüterek, bir çok yurtsever ailenin
evine girip çıkarak, adeta kurumlarımızda cirit atmasını hangi
özelliğine borçluyuz acaba? Eylemlerde bol slogan atmasından, bir
eylemde mesela Eyfel Kulesi'ne poster asmasından olabilir mi?
... Şimdi, 'baş failin', tefrika roman gibi
seceresi ortaya dökülüyor, bilmem kaç takım elbisesi olduğu,
'Türk Ocagı'nın çaycılığını yaptığı, kendine MIT'çiyim
diyen birinin 'bu bizim birimdendi' dediği, kaç kez Türkiye'ye
gidip geldiği vs. açıklanıyor. Bunların hepsi dogru olabilir.
Çok daha fazlası da açığa çıkabilir. Lakin, bu araştırmalarda
geç kalınmadı mı?
... geç kalmak bir yana, Ömer Güney, ikinci kez
gözaltına alındığında, 'bizim yurtseverimizdir, polis bir iki
soru sorup bırakacak...' açıklamasıyla sahiplenilmedi mi? Hatta,
BDP eş başkanı Selahattin Demirtaş bile, Diyarbekir'den aynı
duyuruyu yaptı.
... yani kimse kalkıp da
bize, 'arasıra derneğe gelip giderdi, fazla tanımayız..' falan
demesin. Zeka sorunumuz yok.
... burada, en hafif
değimiyle, politik körlükten bahsetmek,
... ve sorumlulukla, tum bu yanlışların, gafletin,
bir izahını istemek gerekiyor.
... Sayısız şehit
ailesi tanıyorum. Bir gün kapıları çalınmayan, hatırları
sorulmayan, bir küçük ihtiyaçları karşılanmayan, tıpkı şehit
çocukları gibi, isimleri de, cisimleri de unutulup giden aileler...
... Sayısız insan
tanıyorum. Bu mücadeleye yıllarca güçleri ölçüsünde emek
vermiş Kürt insanları, bizim insanlarımız... hani uğruna bunca
kahır çekip, bedel ödediğimiz insanlar... şimdi yüzlerine bile
bakılmıyor.
... Bir soru da şu;
tanıdık, bildik, 'içimizden' insanlara gösterilmeyen ilgi, bu ne
idüğü belirsiz
Ömer Güney'e neden böyle cömertçe sunuldu?
... Cevaplarını bir
türlü alamadıgımız sorular, hepimizin hayatını zehirlemeye
devam ediyor. Açık yüreklilikle, şeffaflıkla, sorumlulukla
'olaya' yaklasilmasini ve yapılan değerlendirmelerde açıga çıkan
sonuçların paylaşılmasını bekliyoruz!
3 güzel kadın, 3
arkadaşımız, bozbulanık bir kış ikliminde, 3 ata binip, kendi
topraklarına akıp gittiler...bir yüreği yaslı anaları, bir de
içimizde ateş topu gibi yanan, bu dert kaldı geriye...
Hiç birimiz, mutlu
değiliz!
Nuray Şen
5 Şubat 2013